NUMARALI
HADİS-İ ŞERİF:
حَدَّثَنَا
قُتَيْبَةُ
بْنُ سَعِيدٍ
حَدَّثَنَا
اللَّيْثُ
عَنْ يَزِيدَ
بْنِ أَبِي حَبِيبٍ
عَنْ أَبِي
الْخَيْرِ
عَنْ عُقْبَةَ
بْنِ عَامِرٍ
أَنَّهُ
قَالَ
قُلْنَا يَا
رَسُولَ
اللَّهِ
إِنَّكَ
تَبْعَثُنَا
فَنَنْزِلُ
بِقَوْمٍ
فَمَا
يَقْرُونَنَا
فَمَا تَرَى
فَقَالَ
لَنَا
رَسُولُ
اللَّهِ
صَلَّى
اللَّهُ عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
إِنْ
نَزَلْتُمْ
بِقَوْمٍ
فَأَمَرُوا
لَكُمْ بِمَا
يَنْبَغِي لِلضَّيْفِ
فَاقْبَلُوا
فَإِنْ لَمْ
يَفْعَلُوا
فَخُذُوا مِنْهُمْ
حَقَّ
الضَّيْفِ
الَّذِي
يَنْبَغِي لَهُمْ
قَالَ أَبُو
دَاوُد
وَهَذِهِ
حُجَّةٌ
لِلرَّجُلِ
يَأْخُذُ
الشَّيْءَ
إِذَا كَانَ
لَهُ حَقًّا
Ukbe b. Âmir (r.a)'den rivayet
olunmuştur; dedi ki:
(Biz Hz. Nebie):
Ey Allah'ın Rasûlü, sen
bizi (bazen bir yere) gönderiyorsun, biz de bir kavme misafir oluyoruz. (Fakat)
onlar bizi ağırlamıyorlar. (Bu hususta) ne buyurursun? diye sorduk. Rasûlullah
(s.a.v.) bize şöyle buyurdu:
"Eğer bir kavme
misafir olur da sizin için (yapılması gereken ikram ve ağırlama ile ilgili)
işleri(n yapılmasını hizmetçilerine) emrederlerse bunu kabul edin. (Bunu)
yapmazlarsa kendilerine yaraşan misafir hakkını onlardan alın."
Ebû Dâvûd dedi ki: Bu
(hadis, bîr kimsenin hakkı olan bir şeyi alabileceğine dair kuvvetli bir
delildir.
İzah:
Hafız Hattâbî (r.a)'nin
açıklamasına göre; bir misafirin, misafir olduğu evde ağırlanmaktan mahrum
kalarak geceyi aç susuz olarak geçirmesi halinde o beldede bulunan her
müslümanın onun bir günlük misafirlik hakkını ödemekle mükellef olduğunu ifade
eden 3751 numaralı hadis, açlıktan telef olma durumuna gelen misafirler
hakkındadır. Bu duruma düşert bir misafire yedirip içirmek, o beldede bulunan
her müslüman üzerine düşen bir görev olduğundan o misafir, orada bulunan herhangi
bir müslümanın malından hayatını kurtaracak kadar yiyebilir. Böyle bir
misafirin hayatını kurtardıktan sonra yediği yemeğin değerini ödeyip ödemeyeceği
meselesi de ihtilaflıdır. İmam Şafiî'ye göre, yediği yemeğin bedelini ödemesi
gerekir. Diğer ulemaya göre ise, yediği yemeğin parasını ödemesi gerekmez.
Hadis ulemasından bazıları da bu görüşü savunmuşlar ve Hz. Ebû Bekir'in, Hz.
Nebi ile Mekke'den Medine'ye giderken yolda karşılaştıkları bir sürünün
içinden sahibi orada bulunmayan bir koyunun sütünü sağıp Hz. Nebi'e içirmesi
hadisesinin buna açıkça delâlet ettiğini söylemişlerdir.
Ayrıca, Abdullah b.
Ömer'den rivayet edilen; "Kim bir bahçeye girerse oradan yesin fakat
yanında bir şey götürmesin."[Ebû Dâvûd, lukâta, hudûd; Tirmizî, buyu;
Nesâî, kat'üssârik, ticârât] mealindeki hadis-i şerifi de delil getirmişlerdir.
Nitekim Hasan-ı Basrî'nin de; "Bir adam susamış halde iken sahipsiz bir
deveye rastlarsa devenin sahibine üç defa seslensin, devenin sahibi çıkıp
gelirse ne âlâ, gelmezse onu sağıp sütünü içsin" dediği rivayet
edilmiştir.
Zeyd b. Eşlem de bu
mevzuda şöyle demiştir:
Hz. Nebi'e bir leşi ya
da bir müslümanın malını yemek zorunda kalan bir adamın durumu sorulduğunda: 'Müslümanın
malını yiyebilir' buyurdu."
Abdullah b. Dînâr da,
zaruret halinde kalan bir kimsenin bir müslümanın malını yiyebileceğini
söylemiştir. Ancak Hz. Saîd; "Bu durumda kalan bir kimse bir leşi
yiyebilirse de bir müslümanın malını yiyemez" demiştir. Hattâbî'nin
sözleri burada sona erdi.
Kendisine misafirlik
görevi yerine getirilmeyen bir kimsenin hane sahibinden hak alması meselesine
gelince; bu mevzuda İmam Nevevî şöyle diyor:
"Ahmed b. Hanbel
ile el-Leys, bu hadisi zahirine hamletmişlerse de cumhuru uleme onu çeşitli
şekillerde te'vil etmişlerdir. Bu te'villeri şu şekilde özetleyebiliriz:
1- Bu hadis, zaruret
halinde bulunan misafirler hakkındadır. Çünkü onları ağırlamak farzdır.
2- Misafirin hakkını
almasından maksat ev sahibinin malını yemesi değil, onun yaptığı bu
mürüvvetsizliği başkalarına anlatma hakkını elde etmesidir. Fakat bu görüş çok
hatalıdır.
3- Bu hadis sonradan
neshedilmiştir. Bu görüş de zayıftır. Çünkü bunu ortaya atan kimsenin kimliği
meçhuldür.
4- Bu hadisin hükmü müslüman
misafirleri ağırlamaktan kaçınan zimmîler için geçerlidir. Çünkü onlar
müslümanların zimmetinde barınabilmek için müslüman misafirleri ağırlamayı
taahhüd etmişlerdir. Bu görüş de zayıftır. Zira zimmîlerle yapılan bu anlaşma
Hz. Nebi devrinde yoktur. Bu anlaşma Hz. Ömer devrinde olmuştur.
Bezlü'l-Mechûd
yazarının açıklamasına göre, ağırlanmayan bir misafirin hakkını almasından
maksat, kendisini ağırlamayan kavimden yiyecek ve içeceğin bedelini ödeyerek
almasıdır." Nevevî'nin sözleri burada sona erdi.[Avnü'l-Ma'bûd, X, 217.]
Daha önceki
açıklamalarımızdan da anlaşılacağı gibi, cumhur ulemanın bu hadisi bu şekilde
te'vil etmekten maksadı misafire ikram etmenin farz olduğu iddiasını çürütmek
ve sünnet-i müekkede olduğunu İsbata zemin hazırlamaktır.
Hanefî ulemasından
Tahavî ise bu hadisin neshedildiğini söylemiş ve bu iddiasına Hz. Mikdâd'ın şu
hadisini delil göstermiştir:
"Ben ve arkadaşım
(bir yerden) geldik. Açlıktan nerede ise gözlerimiz, kulaklarımız gidiyordu.
Hemen halka maruzatta bulunmağa başladık. Fakat bizi kimse kabul etmedi.
Nihayet Nebi (s.a.v.)'e geldik. Bizi evine götürdü. Bir de baktık üç tane
keçi!.. Nebi (s.a.v.):
Bu sütü aranızda
paylaştırın, buyurdu."[Davudoğlu, A., Sahih-i Müslim Terceme ve Şerhi,
VIII, 446.]